"Lupus hastaları gebe kalamaz" inanışı çok yanlıştır. Çünkü her lupus hastası birbirinin aynısı değildir. Hastalık her hastada farklı seyreder. Riskli gebelikleri takip eden bir kadın doğum uzmanı (perinatoloji) ve romatoloji uzmanının hastayı birlikte takibi ile en karmaşık hastalarda bile uygun tedavi planlaması ve takiple, lupus hastalarının da sağlıkla bebeklerine kucaklarına almaları mümkün.
Lupus gebeliğinde üç önemli noktaya dikkat etmek gerekir.
- Lupus hastalığının şiddeti: Lupus hastalığının şiddetli ve aktif olması hem gebe kalmayı engeller hem de gebelikte ciddi sorunlara neden olur. Bu nedenle bir lupus hastası kadın, hastalığının en yatışık olduğu (remisyonda) dönemde hamile kalmalıdır. Örneğin; İndüksiyon tedavisi veya hücum tedavisi dediğimiz bazı ilaçlar (Siklofosfamid veya Mikofenolat Mofetil, yüksek doz kortikosteroid gibi) altında hamile kalmaları tıbbi açıdan çok sakıncalıdır. Hem bu ilaçlar bebekte doğumsal anomalilere neden olur hem de bu dönemde hamilelik anne hayatını risk oluşturur. Ancak düşük doz kortizon tedavileri sırasında (genelde 20 mg’ı geçmeyip özellikle kısa sürede 10 mg ve altına düşülmesi gerekir), azatioprine tedavisi altında (bağışıklık sistemi üzerinde baskılayıcı ve düzenleyici etkisi olan, lupus tedavisinde ve gebelerde de çok sık kullandığımız bir ilaçtır) ve hidroksiklorakin kullanırken hamile kalabilirler. Bu ilaçları hamilelikleri ve emzirme dönemleri boyunca devam edebilirler. Gebelik sırasında şiddetli hastalık aktivasyonunda, gerekirse romatoloji doktorunun ve perinatoloji uzmanı doğum doktorunun yakın takibinde, daha yüksek dozlarda kortikosteroid, Rituximab, intravenöz immün globülin, siklosporin, takrolimus kullanılabilir. Ancak gerektiğinde anne hayatını riske etmemek adına, gebelik de sonlandırılabilir. Bu önemli kararların verilebilmesi için, mutlaka lupus hastası ilgili hekimlerce yakın izlemde olmalıdır.
- Antifosfolipid Sendromu ise genelde tek başına olabildiği gibi Lupus hastalığına da eşlik edebilen bir başka romatizmal hastalıktır. Bu hastalığın en önemli özelliği; düşük ya da ölü doğumlarla ve/veya pıhtılaşmaya yatkınlık bizim tromboemboli (atar veya toplar damarların kan pıhtısı ile tıkanması) dediğimiz hastalıkla seyretmesidir. Dolayısıyla; her Lupus hastasının mutlaka Antifosfolipid Sendromu pozitifliği var mı yok mu diye bir tarama yaptırması, önceki gebelikleriyle ilgili öyküsünün iyi alınması ve yine damar tıkanıklığı ya da başka bir olay geçirmiş mi diye araştırılması gerekir. Damar tıkanıklığında özellikle fark edilmeyen, derin ven trombozu açısından bacakların dopler ultrasonografisi, kalp ekosunun (kalp ultrasonu) yapılması önemlidir. Antifosfolipid Sendromunun varlığını araştırmak üzere kandan bazı antikor testlerine; Lupus antikoagülan testi, Anti kardiyolipin immunglobilin M ve G antikorları ve anti Beta2 glikoprotein immünglobilin M ve G antikorlarına bakılmalıdır. Bu antikorların kan testinde bir defaya mahsus pozitif olması yeterli değildir. 12 hafta sonra antikor pozitifliği devam ediyor mu diye mutlaka tekrar bakılmalıdır. Bu antikorlardan herhangi birinin pozitifliği durumunda, mutlaka düşük doz aspirin başlandıktan sonra gebelik önerilir. Eğer hastanın daha önceki gebeliklerinde onuncu haftadan önce en az iki gebelik kaybı varsa veya onuncu gebelik haftasından sonra bir tane bile gebelik kaybı varsa (tabi bu gebelik kayıpları genetik olarak anomaliye bağlı veya hormonal yetersizlik gibi belli başka nedenlerden olmamışsa) veya bir önceki doğumunda preeklampsi gibi bir sorun yaşamışsa veya ölü doğum gibi bir sorun yaşamışsa düşük doz aspirin tek başına yetmez. Bu hastaların mutlaka gebe kalır kalmaz aspirin ve her gün deri altına enjeksiyon şeklinde kullanılan düşük molekül ağırlıklı heparin kullanması gerekir. Ayrıca yine gebelikleri boyunca romatoloji ve perinatoloji doktorlarınca yakın takip edilmelidir. Pre-eklempsi açısında tansiyonları yakın takip edilmeli.
- Lupuslu gebelerimizde dikkat ettiğimiz bir nokta da kan testlerinde ENA profilinde anti-SSA (anti-Ro), anti-SSB (anti-La), anti-RNP diye adlandırılan antikor pozitiflikleridir. Bu antikorları taşıyan annelerin bebeklerinde anneden geçen antikorların, bebeğin kan hücrelerinin (eritrosit, lökosit, trombosit) yıkımına, deri döküntülerine, karaciğer testlerinde bozulmaya neden olabilir. Bu duruma neonatal lupus (yenidoğan lupusu) denir. Bulgular hafif ise müdahale edilmeksizin kendiliğinden geçer; şiddetli ise henüz göbek bağı düşmeden bebeğin kanından plazmaferez ile bu antikorlar temizlenir.
Bu bağlamda lupus ve gebelik konusunda önemli noktalardan bir tanesi de annenin anti-Ro 52 antikorunu taşımasıdır. Çünkü bu antikor varlığı, anne karnında bebeğin kalbinde atriyum ile ventriküller arasında blok dediğimiz bir ileti bozukluğuna bağlı olarak bebeğin kalbinin durmasına ve ölümüne neden olabilir. Dolayısıyla bu antikoru taşıyan annelerin bebeklerinin, kalp atımları başlar başlamaz mutlaka perinatoloji doktoru tarafından yakın izleme alınmalıdır. İlk gebelikten itibaren hidroksiklorakin tam doz (400mg/gün) kullanılmalı. Yapılan çalışmalarda ilk gebeliklerinde gelişme oranı her 25 gebelikte birdir. Ancak daha önceki gebeliğinde bu durum yaşanmışsa, sonraki gebeliklerde bu olayın görülme sıklığı artık katlanarak artacaktır. Böyle durumlarda ise hidroksiklorakin tedavisine ilaveten, düşük dozlarda kortizon ve azatioprin tedavileri başlanır ve gerekirse yine takipte AV blok izlenirse aylık intravenöz immün globülin, rituximab, tacrolimus gibi tedaviler çok kontrollü olarak verilebilir.
Her lupus hastamızın önemli bir tıbbi bir engel olmadığı sürece gebeliklerinde mutlaka kullanmasını istediğimiz ilaç, hidroksiklorakindir. Hidroksiklorokinin, anneden bebeğe geçen otoantikor düzeylerini azalttığı, böylece bebekte yenidoğan lupus gelişmesini önlediği, annede pıhtılaşmaya yatkınlığı azalttığı ve düşük ya da ölü doğum riskini azalttığı gösterilmiştir. Hidroksiklorokin gebelik, emzirme her dönemde çok rahatlıkla kullanılabilen bir ilaçtır. Bu ilacı kullanırken belki de en önemli handikap gözün retina denilen tabakasında ilacın birikme olasılığının bulunmasıdır. İlla birikecek demek değildir. Bu nedenle hastalarımızın her altı ayda bir göz kontrolünü yaptırması önerilir.
Özetle bu yazıda vermek istediğim en önemli mesaj; günümüzde lupus hastası hamile kalamaz ifadesi tümüyle yanlıştır. İç hastalıkları ihtisası üzerine romatoloji uzmanlığını yapmış ve tercihen bu konuda deneyimli bir romatoloji uzmanı ile perinatoloji yani riskli gebeliklerle ilgilenen bir kadın doğum uzmanının birlikte takip etmesi koşuluyla, lupus hastalarının da sağlıkla bebeklerini kucaklarına alabilmeleri mümkündür.
(Prof. Dr. Nuran Türkçapar, Güncelleme Mart-2022)